Film yapma sanatı özünü hayatın içinden aldığından bir takım yönetmenler tarafından kadını da erkeği de hayatın içindeki gibi gösterdiği iddia edilir. Hayatın içinde her olumsuzluğun, tersliğin, yolunda gitmezliğin ardından bir kadın çıkmazken, erkeklerin hüküm sürdüğü alanların çokluğundan onların savaşlarına ve kaybetmişliklerine şahit olunurken bazı yönetmenlerin filmlerinde sadece kadınlar köstek ve köstebek rolündedirler.
Hayatın içinde roller eşit miktarda dağıtılır. Günümüzü ele aldığımızda erkeklerin rol çalma konusunda kadınlardan önde olduğunu ve politik olarak iktidar aruzlarını körükleyen erkeklik algısının varlıklarını ele geçirdiğini açık biçimde görebiliriz. Erilin tahakkümü bu kadar artmışken kadını arzu nesnesi olarak kullanıp, sözde sanatsal göndermeler üzerinden izleyiciye mesaj olarak sunmak ve her filmde de benzer alt metinlerle cinsiyet üzerine odaklanmak çağın sineması adına olumsuz bir tavır. Tavır diyorum çünkü bu yapımlar bilinçli olarak tasarlanan ve yinelenen bir kurgu yönetmenlerinden çıkmış filmler oluyor genelde.
Türkiye sineması içinde mahalle ağzını, sokak kültürünü perdeye aktaran ilk yönetmenlerden biri diyebileceğimiz Zeki Demirkubuz kadın imgesini çeşitli sebeplerle kötüye kullanan yönetmenlerin başında geliyor. Demirkubuz’un her filminde eğip büktüğü kadınlar, röportajlarında varoluşsal sorunlardan ve bireyselci yaklaşımlarından dem vuran demeçlerinden ötede erkek egemenin sillesini her filminde farklı şekillerde yiyorlar. Demirkubuz bu geleneksel tavrını senaryolarında izleyiciye hissettirmek ve göstermek için elinden geleni ardına koymuyor.
C Blok’ta başkahraman kadın karakter Tülay olsa da olayları Halet’in gözüyle izleriz, Tülay kendi kocası tarafından tecavüze uğrar, arzuları uğruna kapıcının oğlu Halet’le birlikte olur. Masumiyet’te Yusuf ablası yüzünden namus cinayeti işlemiştir, bir kadın yüzünden hapis yatar. Üçüncü Sayfa ‘da Meryem, İsa’ya oyun oynar ve onu kullanarak ev sahibinin oğluyla birlikte olur. İtiraf ‘ta Nilgün adeta Harun’u baştan çıkartmıştır ve bu yüzden Taylan intihar etmiştir; Harun’un ve Taylan’ın hayatı Nilgün yüzünden kararmıştır. Yazgı ‘da Necati sevgilisini dövdüğünü Musa’ya kendiyle övünerek anlatırken, Sinem Naim’in yuvasını yıkan kadındır. Kader’de Uğur sevdiği adam uğruna pavyonda çalışmayı, bedenini satmayı göze alır, Uğur yüzünden Bekir’in hayatı paramparça olur. Yeraltı’nda Muharrem birlikte olduğu fahişeye istediği her şeyi yapabileceğini düşünür, nasıl olsa parasını vermiştir karşısındaki kadın artık onun olmuştur. Kıskanmak’ta Mükerrem eşini aldatıp, sevdiği erkeğin ölümüne sebep olmuştur. Bekleme Odası’nda Ahmet kadınları bir araç olarak görür, kendi bulantısını anlık dindiren birer makinedir kadınlar, adeta kadınlarla dalga geçercesine kendini mesleği üzerinden konumlandırarak ilişkilerinde eril düzenin devamlılığını meşrulaştırmaya çalışır. Bulantı ‘da Ahmet birlikte olduğu kadınları hiçbir şekilde umursamaz, bir kadın hariç ki o da gündelikçi kadındır, diğerlerini istediği gibi kullanır, kadınlar adeta Ahmet’e kendilerini sunarlar. Kor’da Emine Romanya’ya ailesi için çalışmaya giden kocasını eski patronu Ziya ile aldatır, eşi Romanya’dan geri dönünce hayatları altüst olur, sonunda Ziya intihar eder. Adeta Emine’nin etrafındaki erkeklerin hayatı Emine’nin kadın olması yüzünden kararmıştır. Demirkubuz eril dili ve erkek merkezli öyküleri sayesinde kadınları toplumsal ve sosyal sorunların ana kaynağı olarak göstermekten çekinmez.
Kapanmayan kapılar, açık kapılar ve kapı olgusu, filmlerinde kullandığı belli başlı oyuncuların oluşu, diğer filmleriyle kurduğu bağlantılar, filmler arası yapılan göndermeler, tıpkı Hitchcock gibi kendi filmlerinde görünme alışkanlığının oluşu gibi kendi oluşturduğu sinemasal karakterin yanında benzer biçimde kadınlara karşı sergilediği eril iktidar dili de her filminde hissedilmektedir.
Demirkubuz kendi sinema anlayışı için: ‘’İyilik, güzellik, sadakat bir çözüm arayışı olarak ortaya çıkmıştır. ‘Düzen’ deriz, ‘iktidar’ deriz ama insan doğasını kazırsak ulaşacağımız yer yaradılıştaki sakatlıktır. Sinemamı bunun üzerine oturtmaya çalışıyorum’’, demiştir.
[1] Oskay, Çınar, Hürriyet Gazetesi, 28 Eylül 2015.