Kurgudan Eksik Hikayeler
‘Anarşizm Ama Donumu Annem Aldı’
Rıhtımda dolanırken hiçbir şeyin farkında değildi. Yaşamaya alışkın bir bünyeye durağanlık zarar veriyor olmalıydı. Bir dakika, böyle bir adamı anlatmak için anlatıcı olarak yanlış bir giriş yaptım, doğrusu şöyle olmalıydı: Rıhtımda sigara içmek üzere oturduğu taşlara bakarken gözleri romansları anlatan eski günlere dalıp gitmişti. Duygusal bir hissizlik teoremi dediği anlamsız ve hormonlarıyla kavga ettiği hisleri yaşıyordu.
Hasan. Daha modern bir isim olmalıydı belki de. Onur. Fazla Anadolu kokuyor. Burak. Evet, Burak bu genç adam; cebindeki aylık akbil dışında kimsenin itimat etmediği, uzun boylu olduğu kadar dar omuzlara sahip, renkli gözlü ve alnı açılmaya başlamış, çökük göz kapaklarından metamfetamin bağımlısı olduğu anlaşılacak kadar bile parası olmayan, tırnaklarını yediği için annesinden azar işiten, cep telefonu olmasa bir hiç olarak yürümeye bile üşenen, kalabalıklara aşina, yalnızlığa küfreden, kadın hayranı, erkek savunucusu, yalnız ve babasının arabasıyla arkadaşlarını gezdirirken azalan mazotun hesabını babasına nasıl vereceğini düşünen fakat düşünmeye üşenen, üşendikçe eksilen, eksildikçe sevinen, sevindikçe bağlanan, bağlandıkça hayata olan bağlılığı artan, arttıkça da sadece aylık akbili tarafından ciddiye alınan adam. Adam demek biraz ikircikli olabilir Burak için ancak o da bir adam, adam gibi adam denemez, sonuçta cinsiyetçiliğin fıtratında bile realistik ögeler var.
Tuzla rıhtımı veya Bodrum’daki herhangi bir rıhtım değil Burak’ın hayallere dalmakta üşenmediği rıhtım; Kadıköy rıhtımı, sevdiği kadınlar ve sevmediği kadınlar arasında geçen bir zaman dilimi. Burak’ın hikayesi epey eksik kurgulanmış olmalı, bir gerçekliği ararken kendinden bile uzaklaştıran sebeplere kafa yormaya çalışıyor fakat kendinden tiksinmemek adına bundan uzak durmalı, bir gece vakti anneannesinin cep telefonundan pipisiyle beraber Gaye’ye video gönderirken babasına yakalanıyor. Anneannesinin cep telefonuna sahip olması mantıklı, babasının yakalaması da Türk örf ve adetleri içinde çok mantıklı, o telefondan video göndermesi akıldışı gelebilir ancak babası Burak’ı adam etmek adına evdeki modemin fişini çekmiş bulunmuştu, kendi telefonunda da internet paketi yoktu. Burak da anneannesinin telefonuna mecbur kalmıştı. Dramatik ve saçma.
Babasının yakaladığı an ne olduğunu çözemeyen Burak ağlamaya başlamıştı. Bir elinde pipisi, diğer elinde telefonun açık kamerası, video kaydı devam ediyordu, belki de bu kayıt internete düşecek, sosyal medyada meze olacaktı, herkes bundan habersizdi şimdilik. Çıkan seslere uyanan anneanne ve anne ortalığı ayağa kaldırmıştı, Burak elindeki pipisini saklamaya çalışırken babasının tokatlarına karşılık vermeyi düşündü fakat aklı başka yerdeydi, kan gitmiyor beyni ne olduğunu anlamıyordu fakat haz duyduğunu hissetti. Bu sonraki meseleydi, feryatlar içinde geçen bir geceyarısından sonra Burak kendisini sokakta buldu. Bir süre eve gitmemesi lazımdı, oysa annesinin yeni aldığı NİXE VE ABİDONOS marka donlardan birisini yanına almış olması gerekirdi. Islattığı donu yüzünden huzursuz hissediyor, kirli bir oyunun içinde kalmışçasına her şeye lanet ediyordu.
‘’Boş gemiler geçiyorrrrrr, gönlümün kıyısından…’’ kulağında kulaklığı Göztepe’deki baba evinden utançla uzaklaşıyordu. Malatya Kuyumcusu’nun önüne vardığında telefonunun otomatik olarak kablosuz internete bağlandığını ekrana düşen bildirimler sayesinde fark etti. Gaye’dendi gelen video, açıp izlerken eli pipisine uzandı ama yeltenemedi, çekindi.
Kadıköy, sahil, rıhtım, kimseler yok, boşluk ve hissizlik içinde Dorock XL denilen ara ara uğradığı, kapıdaki adamların tartaklamaktan sıkıldığı mekanın önündeydi. Cebinde beş kuruş para yok, içindeki donu ıslak, iletişimsiz ve yapayalnızdı. Bir tweet atsaydı belki mutlu olabilirdi. ‘’Kadıköy fav’’ Belki birileri gelirdi gerçekten, daha önce onlarca insanla tanıştığı bu yöntem sayesinde huzurlu bir yolcuğa çıkar mıydı?
Anlatıcının burada biraz saçmaladığı görülmektedir. Karaktere romantik bir hava büründürmekten geri kalmıyor, zihnini anlamamamız için aklımızı karıştırıyor, anlatıcı karakteri bu pespaye düşten kurtarmaya çalışıyor olabilir, gereksiz.
Telefonu çalıyor o esnada, arayan annesi, Burak aramayı kapatıyor. Bir kez daha çalıyor, bu sefer arayan Gaye, yine kapatıyor aramayı. Hemen Gaye’den SMS düşüyor ekrana; ‘’orosupu çocu, madem gelmicektin ne diye evden cikardin, ananı sikim ben senin telefonu ac’’ Bir kez daha çalıyor telefon.
‘’Niye açmıyorsun telefonu amcık, ben sana demedim mi zor çıktım evden bir daha çıkamam, kim var yanında?’’
Burak düşünüyor, dinliyor ve etrafında birisi varmış gibi konuşmaya başlıyor.
‘’Meto bir dakika abi, telefon çaldı bir dakika geliyorum, efendim beybi duyamadım da’’
‘’Lan şimdi sikerim Metonu da memitonu da bana düzgün cevap ver, metrobüsten indim 15 dakikaya oradayım, bekle beni’’
‘’Tamam canım, bekliyorum, seni delirteceğim bu gece, güzelliklere yolculuk yapacağız, mağaramızda inlerken sessizliğe aldırış etmeyeceğiz…’’
‘’Görüşürüz, tamam’’
Vasatlık örgüsünü yıkmak zor olmalı, sana diyorum anlatıcı, ben de sana diyorum her neysen, Burak sen misin? Hayır ben Burak değilim, dış sesim ben, o halde dış ses kim? Dış bir sesim ben. Anlatıcı olarak dış sesi çözemiyorum, Burak değilim ben dış sesim, devam et yazmaya. Tamam.
Kalitesiz iletişim çağında, bollanınca ucuzlayan domatese dönüşmüş bir uğultudan ibaret; Pentagram sahnede, Gaye Burak’ın dudaklarına yapışmış, tuvaletin önündeki telle çevrili alandalar. Burak’ın eli Gaye’nin kasıklarında, kulağına fısıldıyor.
’’Kadın, seninle sonsuza yelken açıp acılarımızı yok edeceğiz, geçmişe ket vurup sevişirken dudaklarına boşalacağız…’’
‘’Dudaklarıma mı?’’
‘’Evet kadın, seninle biz bir yelkende kavuşmuş rotasız çizgiyiz’’
‘’Burak ben buradan sıkıldım’’
‘’Tamam canım gidelim buradan’’
‘’Sana gidelim’’
‘’Eve tadilat var, Togay da memlekete gitti, girmemiz zor şu an’’
‘’Sen nerede kalıyorsun?’’
‘’Birkaç günlüğüne annemlerin yanına gittim, zaten eve girmiyorum ki, çalışmaktan giremiyorum’’
‘’O zaman ne yapacağız?’’
‘’Bak şimdi üzerimde nakit yok ama bir pansiyon var Moda’nın alt tarafında, oraya gideriz takılırız falan, şarap da var güzel, ev yapımı, bir amca satıyor böyle cool bir adam saçları uzun’’
‘’200 lira yeter mi bunlar için?’’
‘’Yeter bebeğim, dünya turu bile yaparız 2 saat sonra’’
Tuvalete uğradıktan sonra el ele mekandan dışarı çıkıyorlar. O esnada Gündüz Gece çalıyor içerde, Pentagram hayranlığını Burak’a anlatmaya çalışan Gaye çocuklar kadar şen, Burak nefret ediyor bu gruptan, Kaan Boşnak olsa oysa, gemiler geçse, yüzyüzeyken konuşsalar, şaraplar akıtsalar göğüslerininin arasından, dudaklarından kan içseler. Burak pansiyona girerken bunları düşünüyor, kimliği çıkarıp kurtlanmış masanın üstüne koyduğunda, bankodaki görevli amca ikisine de aldırış etmiyor. Gaye kendisini tutamıyor.
‘’28 yaşında sanıyordum ben seni’
‘’Öyle zaten aşko, babam geç yazdırmış yaşımı, o dönem annemle araları kötüymüş yanlışlık olmuş’’
2.kata çıkıyorlar. 4 numaralı odadan içeri girerken Burak şarap almadıklarını hatırlıyor.
‘’Sendeki paradan versene cano, ben gidip bir boğma rakı alayım’’
‘’Şarap alacaktık hani, şarap da olur kafam karıştı biraz da, ikisinin de fiyatı boru’’
Burak yalan söylerken bu sefer şirazeyi tutturamıyor, Gaye’den 100 lira alıp 60 liralık şarap yerine 23 liralık köpek öldüreni getirirken vicdanında testesteron cirit atıyor.
Şaraplar içiliyor, dudaklardan aşk ile meşk boşalıyor. Gerçekliğe bir tokat vuruluyor is kokan izbe pansiyonun içinden. Erken hoşlanan Burak, erken boşalmayı sorun etmiyor.
‘’Aşık olunca böyle oluyorum’’ diye geçiştiriyor.
Gaye’yse tüm bunlara rağmen Burak’ın göğsünde huzurlu bir uykuya dalmaya hazırlanıyor, gözleri kapanmak üzere, o esnada gözüne yerdeki önü lekeli don ilişiyor.
‘’Mekanda öpüşürken sen üzerine mi boşaldın?’’, diye soruyor
‘’Ne alakası var ya, terlemişimdir bilmiyorum’’
‘’Bir de onun markası ne öyle?’’
‘’Adidas sevgilim, saçların ipek böceklerinin işçiliğinden çıkmış gibi kokuyor’’
‘’Yaa öyle mi gerçekten canım sevgilim?’’
Gaye Burak’ın kılsız göğsünde derin bir uykuya dalarken, Burak yerde duran ABİDONOS marka donuna bakıyor; kuru poposuna geçirirken donunu ses çıkarmamaya çalışıyor, parmak uçlarında dans ediyor, bir geyik gibi sürükleniyor; masalsı ve gerçek. Gaye gözünü açıyor irkilerek, öylece bakakalıyor. Koridordan Burak’ın sesi duyuluyor.
‘’Tamam anne geliyorum şimdi, yeter anne, bağırma anne, tamam anne, tamam!’’
Gaye etajerin üzerinde duran şaraptan bir yudum daha alıp yataktan doğruluyor. Telefonunu açıp Twitter hesabına giriyor.
‘’OROSPU ÇOCUĞU ERKEKLER’’
Tweet gönderildi.