Dijital devrimin en hararetli ve belirsizlikle dolu günlerini yaşadığımız son dönemlerde, sosyal medya ve o mecralardaki içerik üreticiler açısından geçmişle bağları kopartmak bir zorunluluğa dönüşmüş durumda.
Öncelikle, dijital dünya içerisinde var olan, fiziksel bir karşılığı olmayan içerikler ve ürünler için bilinmesi gereken başlıca gerçeklikler mevcut;
- Üretilen içerikler (video, müzik, klip, resim, performans) ortak bir çatı altında, tek bir dağıtım ağından yayılıyor; internet.
- İçeriğin ya da ürünün niteliğinden çok, yayınlanacak platformların ve katkıda bulunan şahısların etkileşim oranları içerikten daha değerli.
- İyi, kötü, kalitesiz, kaliteli gibi kavramların belirsizliğe büründüğü ve bireysel yoruma açık olan bu alanlarda herkes her ürettiğiyle her şey olabilme potansiyeline sahip.
- Herkesin ve her şeyin, her şey olabilme potansiyeli tüm içerikleri de aynı seviyeye çekip ya da başka bir seviyede yalnızlığına terk etmesinden ibaret.
- İçerik türlerindeki farkın net ve keskin bir önemi yok.
- Linç kültürü sayesinde içeriğin yoktan var olma meselesi her daim geçerli.
- Üretilen ürünlerin aniden bir meta karşılığı oluşmadığı için yapılan işlerin maddi değeri, konvansiyonel medyadaki gibi göze batan ilk şey olamamaktadır.
- Nostalji, geçmişteki haliyle kazanır. Bugünkü haliyle tamamen gerici olmakla suçlanır.
- En kolay tüketim, en kolay üretim halinde sunulmalıdır.
- Anlatılan her şey ve söylenen her söz ortalamanın altına göre ayarlansa da bir algı içermelidir.
- Bireyselleşen toplumun kültür endüstrisindeki yeri de bireyin üretimi değil, bireyin topluma kendisiyle mal olmasına indirgenmiştir.
- İçerik üretici, tüketiciye onun hislerini anladığını belli etmek için gerekirse kendini bile yok saymak ve aşağılamak zorundadır.
- Her ne olursa olsun günceli işlemek, trend olanı içeriklerin içine boca etmek linç kültürü sayesinde dahi olsa etkileşim sağlar.
- Üretilen içerikteki seks satar ancak yerine konulamayan seks ve arzu nesnesi önermesi eldeki her şeyi yok eder.
- Karşılıklı etkileşim, kaşı beni kaşıyayım seni mantığı platformların ana kaynağıdır.
- Her şey görseldir, görsel olmayan ya bendir ya da başkası, öteki olmak bu platformlarda ölmek demektir.
Dijitalin hükmü, aşkın hükmündeki sanal gerçekliği bile aşmışken, belirsizlikle yaşanan bir gerçekliğin içinde kesin yargılara varmak epey zor. Bir yargıya varılacaksa da bu bütüne bakarak yapılabilir; içerik bazlı bir bakış üzerinden çağdaşlarıyla beraber irdeleyebiliriz. Şöyle de diyebiliriz ki; klibi olmayan, sadece fotoğraf üzerine döşenmiş bir şarkıyla milyonların dinlediği bir şarkınız olabilir, klibi olan fakat kimsenin dinlemeye tenezzül etmediği bir şarkınız da. Nitelik açısından kıyaslamaya girmiyorum bile. Bu mecralarda spesifik içeriklere odaklandıkça yargı kavramını bir köşeye bırakmalıyız. Matruşka meselesine dönen bir buz pistine benziyor bu mecralar ve içeriklerin yayınlandıkları özel platformlar.
Müzik yapımcıları, müzisyenler, besteciler, aranjörler, solistler içinse tüm bunların ötesinde yeni yeni adapte olmaya çalıştıkları, henüz tam kavramasalar da bir şeyler denedikleri ve hala internetteki içeriklerde çok keskin, virajlı farklar aradıkları bir yapı olarak karşımızda duruyor dijital medyadaki sanat içeriği. Video içerik üreticileri açısından sanatsal bir atfı her daim sunmasa da 3 dakikalık bir parçanın o raddeye gelmesi bakımından, 3 dakikalık sıradan bir Youtube videosuyla kıyasladığımızda, çok daha entelektüel bir derinlik ve yapısal farklılık gerektiriyor. Görülen ve maddi olarak var olan taraf görüntü olduğundan –seyirci açısından- ilk algılanan söz de aslında görselleşen duygulardan ibaret. Sanatçıya veya üretene çok derinlikli gelen taraflar dijital mecralarda genelde boşa çıkar, umursanmaz ve değersizleştirilir. Bu algı da aslında müzik üreten otoriteleri ister istemez üstten bakmaya, aşağılamaya, gerekirse üretmemeye, söz söylememeye ya da çok kendi halindelikle boğuşarak umursanmadan var olmaya itmekte. Konvansiyonel medyada içeriğin kalitesine patronların karar verip pazarladıkları ürünler, dijital medyada tamamen like’ların ve sayıların teslimiyetinde.
Tüm bu genel perspektif bir bütünsellikten çok bireysel korku, kaygı, hırs, ilgi ve para arzusunun körlüğünden ibaret özünde. Aşırı sansasyonel, ucube, garip işler üretip seyredilmekle; hiçbir şey yapmayıp dijital devrim öncesi yaptıklarının ekmeğini yemek aslında aynı şeyler. İkisi de dijital açısından protest bir duruş ve ikisinin de kendi içine kazanımları fazlasıyla mevcut.
Bu özneler arasında ‘’Ben sadece sözlerimi söyleyip, aranjmanlarımı anlatmak istiyorum, hikâyelerimi benden başkaları da duysun istiyorum’’ diyen birisiyse tüm bunlardan uzaklaşıp, uzayın dışında bir boşlukta bulabilir kendisini ki genel olarak yaşanılan his buna yakın oluyor. Bu üretim ve sunum arzusundan sonra bir de ‘’Yaptıklarımı kendi istediğim doğrultuda ve tamamen bana ait bir şeylerle süsleyip yayınlamak istiyorum’’ da diyorsa, o an tüm kapılar kendiliğinden kapanmış oluyor.
Bağımsızlığı sadece bireysel verilen kararlar olarak görmeyip, kendi başına elde ettiğin ya da edeceğin kazançlar olarak da görmek gerekir. Örneğin 3-4 farklı ajansla işbirliği yapıp başka bir ajans sayesinde belirli telif hakları alınarak bir yere gelmiş müzisyenle, tamamen kendi yayılımı ve şarkıları sayesinde bir yere gelmiş müzisyen arasında epey fark var; maddi ve manevi olarak.
‘’Bağımsızlık benim karakterimdir’’ demiş büyük insanın düşünsel yapısındaki kararlılığı düşünmeden edemiyorum. Ne olursa olsun, gerekirse olacak olan şey hiçbir şeyden ibaret olsun ama benim bağımsızlığımdan ibaret bana kalan o olsun demek bu aynı zamanda. Müzisyen içinse bu ‘’Ben sözümü elbet söylerim, şartlar beni benimle olmaya itecek’’ demekle başlıyor her şey. Bu kısım hiçbir şeyin olmadığı sadece düşünsel bir gerçekliğin adımlarını kapsıyor.
Eldeki eseri işlemek ve en doğru hale getirmek olayların ilk başlangıcı. Kayıt, aranje, mix, mastering; belirsiz ve sonsuz bir sürece dönüşen zamanlar. Bağımsız müzisyen açısından bunlar profesyonel ve bağımlı müzisyenler için daha kolay. Kolaylıklarının sebepleri şöyle sıralanabilir;
- Sorumlu olunan bir kişi ya da kurum yok.
- Çalışılan stüdyoların ve isimlerin prestij değerinin önemi yok.
- Fiyat/Performans odaklı bakıldığında piyasadaki işlere göre görece de olsa yatırım açısından bir karlılık mevcut.
- Proje ve sunumu açısından bir kalıp yok, tamamen hayal dünyana kalan kısımlar epeyce fazla.
Müzisyen bildiği ve anladığı alanları kendisi tamamlarken, bilmediği alanlarda, yetişemediği noktalarda kompakt isimlerden destek alıp bir iki işi aynı kişiye yaptırabilir. Örneğin; mix-mastering aynı kişi kulağından geçebilir ya da klip yönetmeni klibin her şeyiyle ilgili tek kişi olabilir. Böylece bağımsız müzisyen aslında çalışma arkadaşlarını da seçerek, karşısına bağımsız isimleri almış oluyor. Büyüyen ve gelişen yeni bir alanın, yepyeni bir sektörü haline geliyor, bağımsız müzisyenlerin tam bağımsız olarak üretime başlamaları hali.
Bu genel denge henüz tam kalıbına oturmuş ve yerini bulmuş değil. Piyasa içindeki oranı %2-3’lerden fazla değil gibi duruyor. Sonunda bağımsız olabilecek isimler bir prodüktörün teklifiyle sorumlulukları azaltıp hayat kalitesini arttırmaya çalışıyor. Sonuçta kamyonla para kazanan birisinin klip çekip sonra da kurgusuna girmesi dijital dünya dışında kalanlar için pek mantıklı şeyler değil, değildi fakat bu durum tersine ivlenmeye de başladı son dönemlerde. Söz, müzik, kayıt, aranje, mix, mastering, yönetmen, vokal, enstrümanlar gibi ayrı bir iş kolu olabilecek alanlar artık bir kişinin belleğinden ve emeğinden türeyip çok iyi yerlere gelebiliyor. Bu da müziğin aslında tek kafadan çıkması gereken bir hayal olduğuna işarettir belki de. Bu tür gerçek bağımsız üretimler sayesinde yeni kapılar açıp eskiyi yıkabiliriz. Yoksa yeryüzünün en farklı, en donanımlı, en eşssiz şarkısını da yapmış olsanız herkesin okuduğu stüdyoda herkesin okuduğu mikrofona söyledikten sonra değişecek bir şeyin olacağına ilkesel olarak inanmıyorum.
Mekandan ya da fiziksel bir söylemden ötede aynı auralardan ve potansiyellerden benzer işler çıkmaması mümkün değil; öyledir ki müzik piyasasında –dünya genelinde de böyle- genelde aynı stüdyolara gidilir, aynı kişiler kayıt alır, aynı kişiler mix, mastering yapar, aynı kişiler eleştirir, aynı kişiler klip çeker, aynı kişiler colour yapar, aynı kişiler aranje yapar ve sonunda hepsi birbirine benzer ve herkes de çöp olarak nitelendirir ortalama piyasayı. Oysa ortalama piyasayı belirleyen isimler bu kişilerdir, onlara sorsanız para için yaptıklarını iddia ederler ancak bu durumda da mesleki bir etik anlayışları olmadığını anlamış oluruz fakat söylerseniz onu da kabul etmezler çünkü danışıklı bir dövüş meydanıdır müzik sektörü, herkes kendisini Vivaldi olarak görür ve yaptığı işleri de eğitimsiz halk anlasın diye o kadar ucuz ve iğrenç bir şekle soktuğunu söyleyerek avunur, oysa insan yaptıklarının ne eksiğidir ne de fazlası. Böylesine bir kalite düşüklüğünün yaşandığı piyasa içinde, her şeyi ayrıntısına kadar düşünüp belki de günlerce bir aranjman üzerinde çalışıp, gecelerce klip için kafa yorup sonunda temiz bir işi ortaya çıkaran bağımsız bir müzisyenin varlığı değerlidir, daha da değerlenecektir.
Teknolojik gelişmelerin her şeyi daha da geçirgen hale getirip homojenleştirdiği zamanların en tepe noktasını henüz yaşamadık, o dönemler geldiğinde her şey daha seçilebilir olup şu anki kakafoni ortamı yok olacaktır ve gerçekten iyi olanla kötü ayırdedilebilir hale gelince geleneksel yapımcılar da dükkanlarını kapatıp gideceklerdir. Bundan 10 yıl sonrası için büyük dijital yayın platformlarının dahi yeni içerik yayınlamakta zorlaşacağı bir gerçekliğe ulaşacağız.
Şu ana kadar daha olumlu taraflardan, bağımsız müzisyenlerin hayali ve başarmış edasıyla yaptıklarından bahsettim. Bu isimler %2’lik 3’lük bir kesim o yüzden zaten bağımsızlıkları kendilerini aşmış durumda olanlardan oluşuyor. Bireysellik iyi yönde kişisele yöneltirken, şu dönemlerde dahi tekelleşmeye de götüren bir çabaya dönüşmüş hale geldi böylece. Çok takipçisi olan bir instagram fenomeni kankanız yoksa bağımsız bir müzisyen olarak sesinizi duyurmanız imkansız ya da PR için harcayacak bir paranız yoksa yine her şey boşuna demektir. Sadece siz inanıyorsanız boşuna değil. Bağımsızlık da inançla alakalı bir şey, o yüzden umutsuzca eleştirsem de umutsuz bakamadığım bir konu bu. Evet her şey etkileşimden ibaret hale geldi, evet çok takipçili insanlara biat edip onlardan etkileşim dilenecek hale geldi insanlar, evet kaç takipçin varsa o kadarsın, evet şarkını kaç kişi dinlediyse o kadar kalitelisin artık, hepsinin farkındayım, yine de kendi halinde üreten ve çabalayan, her şeye ve herkese rağmen rezil olmadan, vezir de olmak istemeden sözünü söyleyen bağımsız müzisyenler de olacaktır. Sözünü söylemekten çekinmeyen ama instagram fenomeni bir kankası olmadığı için söylediği sözleri duvarları aşamayan birçok insanın müziğine devam ettiği bir dönem 2020’ler piyasası, elinden geleni yaparken gocunmadığı ama sonunda olacakları da az çok tahmin ettikleri bir alan şu sıralar.
Daha da bireysel ve daha da bağımsız; her şey kapitalizm sınırları içinde özgürlüğünü arzulayan insanın bireysel koşusundan ibaret, müzik de bu yolcuğunun ayrılamaz bir parçası halinde gelmiş durumda. Bağımsız müzisyen, korkmadan ve çekinmeden, söylemek istediği her şeyi aranjelerinde, sözlerinde, notalarında ve görsellerinde barındırmalı. Kimse dinlemez denilen nice isim Dünya tarihine geçti, herkesin hayran olduğunu iddia ettiği çoğu isim de yok olup gitti. Her şeye rağmen, yok olmadan, güzel günlerde var olmak adına söylensin tüm sözler.