Biraz Doğu’dan olsun biraz da Batı’dan, biraz Avrupalı gibi olsun ama Asya’yı da unutmasın hatta Kuzey Afrikalı bile olabilir. Aslında Türkiye’yi anlatmak isterdim bu kelimelerle başladığım bir yazıda, eğer anlatılacak kadar yaşanabilir bir yer olsaydı. -Belki de yaşadığımız coğrafyanın doğasındandır bu üstü kapalı serzenişler-
Doğu desen; oryantalizmle yoğrulmuş bir avrupailik hâkim, batı desen; modernlikle süslenmiş bir doğululuk bilmecesi içinde yaşanıyor her şey ve tam bunların ortasında Tunus’ta kendi harmonilerini içinde yoğunlaştıran bir progresif bir metal grubu çıkıyor ortaya: MYRATH.
Oryantal ezgileri metal müziğin içinde daha önce arabeskvari bir hava içinde Orphaned Land’de duymuştuk ancak Myrath bir adım öteye götürerek oryantal melodileri ritimlerinden hiç çekinmeden, nağmelerinden hiç korkmadan haykırıyor. Metal müziğin isyankâr havasını arabeske varmadan oryantal motiflerle süsleyerek progresif tarzıyla grubun kimliğine yerleştiriyor.
Yıllar önce tesadüfi yaptığım ‘adı pek duyulmamış sağlam müzik grupları’ araştırmamda denk geldiğim günü hatırlıyorum. Youtube’da karşıma çıkan klip; ‘Myrath – Merciless Times’. Üç yıl önce denk geldiğim video henüz 50-60 bin arasında bir izlenme sayısına sahipken üç yıl sonra 1 milyonu aşmış bir tıklanma sayısına ulaşmış gözüküyor.
Zamanla ‘keşfedilmeye başlanan grup’ kıvamından çıkıp kendi kitlelerini oluşturduklarını buradan anlayabiliriz. Yine de Myrath için dünya genelinde ciddi bir hayran kitlesi var diyemeyiz. Amerika’da da, Türkiye’de de, İsrail’de de hatta kuzey Avrupa’da bile konserler vermeye devam etmelerine rağmen kendilerine has bir dinleyici kitlesi yaratamamaları grubun en büyük eksikliği. Sosyal medya platformlarından veya forumlardaki yorumlardan bunu anlamak güç değil.
Tekrar ilk Myrath şarkısıyla karşılaştığım zamana geri dönüyorum. Bir şarkıdan bu kadar etkilenebileceğimi düşünmemiştim hiç. Sonrasında günlerce aylarca aynı şarkıyı dinliyorum, biraz psikopatça, hatta şizofrenikçe. Tabi bu arada Myrath’ın diskografisindeki tüm albümlere de hemen ulaşıyorum. 2007 yılında çıkardıkları ‘Hope’ adlı albüm pek hoşuma gitmiyor nedense, sıradan bir power metal grubu dinler gibi oluyorum, sanki ‘Merciless Times’ı yaratmış grup değiller gibi bir hava oluşuyor kafamın içinde, ister istemez o albümü kenarı bırakmak zorunda kalıyorum. Yine de albümüne adını veren ‘Hope’ adlı parça oryantal ögeler içerdiğinden bana daha bir yakın geliyor.
2011’de piyasaya çıkardıkları ‘Desert Call’ albümünü dinlemeye başlıyorum. ‘Hope’a göre biraz daha power tarzdan uzaklaşıp oryantale kaymış hava iyice hissedilmeye başlıyor. ‘Desert Call’ ve ‘Hard Times’ dışında farklı bir harmoni duyamıyorum, belki duymak istemiyorum-bu kısımlar hep muamma kalacak- ‘Merciless Times’da yakaladığım hava bu iki parça dışında bir türlü işlemiyor, belki işleyecek olsa tekrara düşen bir grup olduklarını iddia edip eleştirmeye başlayacağım. Nicelik değil nitelik olduğundan önceliğim azla yetinmeye alışıyorum yavaş yavaş. – en azından Myrath konusunda-
Sıra o albüme geliyor. Oryantal metal veya doğulu metal üzerine yapılmış en naif ve kendini anlatabilen şarkıların olduğu CD’yi elime alır almaz farklı bir şeyler olduğunu düşünmeye başlıyorum. Tabi ‘Merciless Times’ aşkı beni buna itiyor, o parçanın da bu albümde olduğunu biliyorum haliyle. ‘Wide Shut‘ ve ‘Time To Grow‘ dışındaki sekiz parçada Myrath ruhunu açığa çıkıyor, git gide açılan bir yelpaze gibi bunu dinledikçe daha net özümsüyorum. ‘Merciless Times’dan sonra ‘Tales of the Sands’, ‘Braving the Seas’, ‘Dawn Within’, ‘Under Siege’, ‘Beyond the Stars’, ‘Requiem for a Goodbye’, ve ‘Sour Sigh’ sırasıyla derinden etkilendiğim parçalar arasında yerini alıyor.
Etrafımdaki bazı insanlarla grubun şarkılarını paylaşıyorum. Birçoğundan iyi tepkiler alırken lümpen olduğunu düşündüğüm tipler ‘yhaa arabesk metal bu ne biçim öyle.sss, İsmail YK’yla Metallica’yı karıştırmışlar’ gibi sığ yorumlar yapmaya başlıyor. Hâlbuki arabesk denildiğinde aklına İsmail YK, metal müzik dendiğinde Metallica gelen birinin söylediklerini pek ciddiye almamak gerekiyor. Çoğunluğun söylediği iyi şeyleri düşünüyorum. İnsan kendi düşüncelerini destekleyen argümanlar duymak istiyor başkalarından, onay bekliyor. Etrafımca da kabullenildiğini görünce bir rahatlama çöküyor içime.
Sonra yıllar geçiyor, Myrath’ı unuttuğum anlar bile oluyor. Bazen bir şezlongun üzerinde plajda dinlediğim bazen de metronun içinde ‘beyaz kamu ışığı’nın altında dinlediğim oluyor. Esasen mekân ve zamandan bağımsız dinlemeyi seviyorum Myrath’ı.
2015 yılı sonuna doğru, 2016 Mart ayında yeni albümleri ‘Legacy’nin piyasaya çıkacağını Myrath’ın resmi sitesindeki duyurular bölümünde okuyorum. İçime garip bir heyecan düşüyor. Tesadüfi şekilde forumlarda gezerken Mart ayı gelmeden Şubat ayında albümün internete düştüğünü görüyorum. Bir heyecanla indiriyorum tabi ki.-korsana karşıyım amirim ama yapacak bir şeyim yoktu-
Prince Of Persia’dan fırlamış bir Zaher Zorgati’yle –ekibin vokalisti olur kendisi- bol efektli klip çektikleri ‘Believer’ parçası kulağıma tanıdık geliyor gibi, birkaç kez dinledikçe şarkıyı sevmeye başlıyorum. Sanki herkes dinlesin diye yapılmış gibi geliyor, zaten insanların çoğu yaptıkları şeyleri başkaları için yapmıyor mu, Myrath da bunu yapsa ne olur ki diyorum kendime, albümü dinlemeye devam ediyorum.
Albüm için ilk yorumum; ‘Desert Call’daki power duruşla ‘Tales Of The Sands’daki oryantal duruşun bir karışımı olmuş, olmuş ama oluyor. Albümdeki on iki parçadan; ‘Endure the Silence’, ‘Nobody’s Lives’, ‘Duat‘, ‘Storm of Lies’ ve ‘Believer’ sırasıyla albümdeki favorilerim.
Zamanın değişime Myrath da ayak uyduruyor neticede, merhametsiz zamanlar diye haykırdıkları ‘Merciless Times’ gibi bir şarkıyı belki de hiçbir zaman yapamayacaklar ama o şarkıyı yapmış olmaları bile benim için yeterli.
Sonuç olarak; power metal seven, alaturka işlerden hoşlanan, metal müziğin farklı türevlerine gönül vermiş, progresif ritimlerden vazgeçemeyenlerin bir gün mutlaka dinleyeceği bir grup olarak Myrath Kuzey Afrika ikliminden, Tunus’tan yola çıkarak adını dünyaya duyurmaya devam ediyor.
Sanki Doğu’ya kafa tutarcasına yapıyor bunu, sanki Batı’ya meydan okurcasına.
Yazının bu okuduğunuz kısmını 2016 yılında yazmıştım. Sonrasında Myrath’a ve Doğu müziği adına pek çok şey oldu aslında. Yıllar geçtikçe kendini ve tarzını kabul eden, bazen melodilerinden şaşacak gibi dursa da elbette özünü bulan bir oluşumun 2020 yılına kadar olan sürecini gözlemledim.
Öncelikle Merciless Times’dan asla vazgeçemeyeceğimi ve grubun en iyi şarkısının da gerçekten Merciless Times olduğunu çok iyi hissettim. Seyrettiğim konser videoları ve gördüğüm kadarıyla aldıkları sosyal medya etkileşimi beni biraz bu düşünceye götürdü.
Zaman içinde Endure the Silence aradan geçen 4 yılda en çok dinlediğim şarkı olmuş Myrath’a dair.
Legacy sonrası bir de Shehili adlı albümlerini yayınladılar 2019 yılında ancak o kadar Myrath değildi ki pek yorum bile yapmadım kendi içimde, Lili Twill ve Mersal dışında Myrath ruhuna yaraşır ve o acının hislerini duymaktan öte bir melodiye sarılamadım; sıradan bir progressive metal grubunun Doğu temalı bir albümünü dinlemişim hissiyatına kapıldım.
17 Nisan 2020 gecesi Spotify’dan gelen bir mail düştü telefon ekranıma. Myrath yeni albümü Live in Carthage’i yayınlamıştı. Dijital mecralarda bulunmayan şarkılarının da olacağı bir canlı performans albümünü beklerken tam da zamanında gelmişti.
Albümde Believer, Dance, Merciless Times, Endure the Silence, Duat, Nobody’s Lives, Tales of the Sands, Beyond the Stars gibi kült şarkıları dinlemeden geçmek imkansız ve canlı performansları albüm kayıtlarından daha iyi olan gruplardan birisi Myrath, bunu daha iyi anlamış oluyoruz her ne kadar şarkılar mix ve mastering’e uğramış olsalar bile.
Birkaç gün hiç durmadan bu albümü dinliyorum. Yıllar önce ne hislerle dinlediğim şarkılar şimdi bana neler hissettiriyor ve yine o kadar hisli, gerçek, yaşanmamışlığın izlerini taşırcasına. Biraz da ben böyle şairane yakıştırmaları yüklüyor olabilirim fakat merhametsiz zamanları bu kadar güzel haykıran insanları görmezden gelmek imkansıza yakın bir hayal.
İnsanın kendine karşı olan merhametsizliğini meşrulaştırmaya çalıştığı bir zamanı yaşıyoruz. Sırf bunun için bile olsa merhametsiz zamanları anlatan merhametsiz zamanının şarkıları değerlidir; yaşadığımız ve hissettiğimizdir.
Myrath, zamana ve Doğu’ya dair güçlü bir hissi anlatmanın yanında, o özlediğimiz agresif metal gruplarından birisi olmaktan ötede, oysa zamanı yaşayan biziz, düşünecek olan başkaları; iyi ki.