Gizli, saklı, kuytu bir köşede, hayatına bezmiş adam. Kendinden çok başkalarına benzediği için biraz da, tam da yine geçersiz başka birçok sebeple beraber yaşamından usanmış öfkeli bir adam. Bunun ticari ya da duygusal bir kaygısı hiç yok. En azından şimdiye kadar bu yaşanmadı, yaşansaydı muhakkak birileri söylerdi. İnsanlar bir şeyleri söyler ve anlatılar, anlatmak zorunda olduklarından değil, yaşadıklarından veya yaşamak zorunda olduklarında da değil; insanlar anlatmayı ve söylemeyi severler, öyle olsun diye bazen, hiçbir şey için çoğu zaman, yalnızken kaçmak için belki, yalnızlıktan yalnızken de kaçmak için, bu büyük ihtimal.
-Çocuk belli ki büyük olmaya özeniyor, öyleymiş gibi davranmak, beylik cümleler kurmak onu tahrik ediyor, bu bile çok çocukça.
Belli başlı bir yöntemi olabilir gibiydi aslında, kendime ait bir yolculuğun duraksız vagonlarındaki garip bir his sadece. Gişe memurunun akşam evde iki duble rakı içtikten sonra kendini yatağa bırakıp tavanın küflü boşluğunda kayboluşu kadar naif, yine aynı gişe memurunun sabah bilet alırken dedeme ettiği küfür kadar trajik. İçsel ve dışsal bir tür ritimsiz dansına benziyor. ‘’Çok yalnız, ondan’’ demişti dedem. ‘’Sen de küfür etsene, o sana etti’’ demiştim. Sadece gülümsemişti dedem. Yalnızlığın nasıl bir his olduğunu o günden beri varoluşsal bir sancı olarak sorguladım. Elbet, farkında değildim bunun o esnada, şimdi anlamındayım, bir tür gerçeklik karşıtlığı ya da gerçeklik yandaşlığı yapmak gibi, hem birey olup hem de kalabalıklarda aidiyet aramak, hem kabalalık olup hem de bireysellikte benlik istemek.
-Kafasını bulandırmaktan başka çaresi yok, yalnız kalacak, yalnız ölecek, hissediyor.
Yok, yalnız kalmayacağım, yalnız da ölemem ben, birileri bunu istiyor olabilir, geçen gün arkadaşlarla konuşurken evlilik salakça bir şey demiştim, öyle çocuk yapmak falan o daha da banal ve avam bir süreç artık, bir yerlerde geçici insanlarla beraber olup sürekli gemi değiştiren kaptan misali, dolanıp durup, en sonunda da şairane manzaraya sahip güzel bir koyda da yalnız başına ölüp gitmek en nadide şey olabilir bu hayatta, belki yine yalnız ama yapayalnız değil, Sait Faik bence yapayalnız ölmüştü o hastane odasında.
-Yine bir şeyler dönüyor kafasında, öykünmek istiyor ama nafile, yalnız ölecek.
Hayır, evet, yalnızlık güzel şey olabilir, tasvirimde yaşayacağım birisi de olabilir ama ben yine de büyük yazarlar ve şairler gibi ölmek istiyorum, mesela Ahmet Hamdi de çok yalnızdı ama yapayalnız değildi okurları vardı, gerçi öldüğünde İsmet Paşa bile cenazesine gitmemişti, bu kısım beni hep üzmüştür. Sevdiğim müzisyenler bile yalnızlar, bence annem de yalnız, hep beraberiz ama bu böyle.
-Kaçırdığı ve görmek istemediği şeyler var, anlamaz.
Ve fakat hikâyenin sonunda gişe memuru da ölecek, dedem de geçen sene öldü, ben de öleceğim ve bir düşünce ve bilinçten ibaret kalan sorgulamalar ve hissizlikle gideceğiz, bu çok bariz. Bir kedi edinirsem belki daha az sancılı, okul bittikten sonra neden olmasın? Evime çıkınca birkaç kedi daha, belki birkaç köpek, aklıma bile gelmez insanın yalnızlığı. Bu bir kandırmacadır dese birisi güler geçerim çünkü yanılsamanın ta kendisiyim.
-Kendini kendine acındırarak sevmeye başlıyor.
Diyelim hiç yalnız kalmayacağım, muazzam arkadaş gruplarından çıkıp müthiş kadınlarla beraber olacağım, bir an olsun beni sevenler eksilmeyecek ben de çok seveceğim, tiksinti duyacağım hisler içinde bir yarım adam olarak yaşamış olacağım. Mutlaka bu hissi edineceğim, eminim, bizim ailedeki erkekler biraz böyledir oradan biliyorum.
-Kaderci bu düpedüz, yazık edecek kendisine.
Diyelim hep yalnız olacağım, garip insanlardan bile kaçacağım, sıradan birileriyle olmaktan usanacağım, bir an olsun bile hiç sevilmedim hissi hiç terk etmeyecek, huzur duyacağım, mutlu olacağım, bir yok adam olarak yaşamış olacağım. Mutlaka bu hissi yaşayacağım, eminim, bizim ailedeki erkekler böyle değildir ben de onlara hiç benzemem, bilmek istiyorum.
-İçindeki fırtına yüzünden kendisine düşman olmuş çoktan.
Biliyorum, yalnız ölmeyeceğim.
-Düşüncesi çok kalabalık.